| ||||||||||||||||||||
|
Onlar, avukatlar. İ.Ü.Hukuk Fakültesi’ni sınıf birinciliği ve okul derecesi ile bitirdiler. Avukatlık mesleğini severek, şevkle sürdürüyorlar. Onlar, akademisyenler. Maliye Hukuku alanında yaptıkları mastırı üstün başarı ile bitirdiler. Doktoralarını yaptılar. Yabancı dili evde çalışarak öğrendiler. Onlar müzisyenler. İ.Ü.Devlet Konservatuarı şan bölümünden mezun oldular. Gitar, mandolin, akordeon, keman, flüt çalıyorlar. Konserler veriyor, dinletiler düzenliyorlar. Türkiye’de tek ve dünyada sayılı olan "engelliler çok sesli müzik korosu"nda çalışıyor ve yönetiyorlar. Onlar sporcular. Satranç oynuyorlar. Milli takım oyuncuları olarak şampiyonalarda dereceler alıyorlar. Onlar öğretmenler. Kendi yaptıkları ve geliştirdikleri bilgisayar programlarını kurslarda öğretiyorlar. Bilgisayar, satranç, müzik kurslarında öğrenciler yetiştiriyorlar. Onlar yazarlar. Kurs notları yazmakla kalmıyor, yazdıkları kitabı yayınlamaya hazırlanıyorlar. Çok sevdikleri ve etkilendikleri hukuk eğitiminden sonra başladıkları avukatlığı sürdürüyor ve bir yandan da yukarıda sıralamaya çalıştığımız işleri yapıyorlar. Yani dolu dolu yaşıyor, hayatın tam içinde yer alıyorlar. Hayatın tam içinde ve onları tanıyanların kalbinde kocaman bir yerdeler. Üstelik bunları gözleri görmeden yapıyorlar. Evet, hiç görmeden. Tanımaktan büyük mutluluk duyduğumuz, insanlık ve umut kelimelerinin ta kendisi olan meslektaşlarımız Av.Selim ALTINOK ve Av. Kerim ALTINOK ile Bakırköy Engelliler Kütüphanesi’nde görüştük. Görme engelli avukatlar olarak mesleği nasıl yürütüyorsunuz? (Abuk bir soru oldu!??) SELİM - Ben ve kardeşim İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nde danışman olarak mesleği sürdürüyoruz. İlk başta bir ara serbest avukatlığımız oldu. 1985 yılı mezunuyuz, 1986 yılında staj yaptık, ondan sonra avukatlığa başladık. O arada mastır eğitimi yaptık, ondan sonra doktora. Avukatlığa başladığımızda kendimizde büro açtık.Bir- iki sene kadar serbest çalıştık. Sonra İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ne girdik. Aynı zamanda müzisyensiniz. Mesleği sürdürürken müziğe ilginiz nasıl gelişti? KERİM- Bu arada mastır yaparken İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Şan Bölümü’nü bitirdik. S-Hukuk mesleği belediye çerçevesinde devam etti. Ama sanat her zaman hukukla başa baş geldi; çünkü aslında hukuk da bir sanattır. Savunma sanatıdır ve sanatların belki de en zorudur hukuk. Biz de o yüzden belki de serbest avukatlığı sürdürmeme yolunu seçtik. Hatta şunu söyleyebilirim, ilk ekmeği hukuktan önce müzikten yedik aslında. İş hayatına atılmadan önce müzik dersleri verdik; İngilizce dersleri verdik; akşamları bir lokalde müzik yaptık; müzik hep işimizle başa baş devam etti. Ne çalıyorsunuz? S- Ben mandolin ve keman çalıyorum. K- Ben de klasik gitar, flüt ve akordeon çalıyorum. S- İktisatçılar lokali var Elmadağ’da, orada müzik yapıyoruz. Müzik bizim için çok önemli. Sanat ve edebiyatta bunun içinde ama müzik daha ön planda. Üniversite yıllarında İ.Ü.’nün çok sesli korosu vardı, o koroda görev yaptık. Mastır ve doktora dönemlerinde özellikle ikisiyle beraber müzik de yürüdü, sonra konservatuara girdik. Konservatuar eğitim de yarı zamanlı bir eğitim olduğu için iş hayatıyla yürüyebilen bir eğitim. O dönemde opera şarkıcılığı okuduk. Ondan sonra kendimiz bir grup kurduk; "Grup Dinlence" adıyla.Üniversitedeki bir arkadaşımızı da aldık. Gençlik festivallerine falan katıldık. 1991 –92 yıllarında artık grup olayı tamamlandı. Çünkü herkes kendi iş hayatına girdi. Biz Kerim’le bir yandan akşam müzik yapmaya devam ettik lokallerde. Hukukla beraber ikisi bir arada sürmüş oldu . Şu anda bizim en güzel çalışmalarımızdan biri artık "çok sesli koromuz"un var olması; Türkiye’de ilk defa, dünyada da sayılı korolardan bir tanesi bu. Altı Nokta Körler Derneği İstanbul şubesinde görme engellilerden oluşan bir çok sesli koro ve tamamıyla çağdaş batı müziğini uyguladığımız, Türk bestecileri ve klasik müzik bestecilerin koral eserlerini kabartma notayla çalışıp arkadaşlarımıza öğretiyoruz ve o şekilde konserler veriyoruz. Sizce müziğin veya bir sanatsal faaliyetin hukuk mesleğine katkısı var mı ? S- Müzikte de mükemmeli arama var, güzelini yapma çabası var. İnsan iş hayatında da iyi olanı yapmaya çalışmalı diye düşünüyorum ben. Hele hukuk cemiyeti gibi bu kadar kutsal, bu kadar insan hayatını etkileyen bir meslekte kesinlikle olabildiğince iyisini yapabilmek gerekiyor diye düşünüyorum. Hatta Kerim’in bir hayali var, onu anlatsın. K- Yalnız bu bir rüya. Tam mesleğe başladığımız dönemlerdeydi; stajdan sonra, meslek hayatının başındayız; hem hukuku seviyoruz hem müziği seviyoruz. Bir rüya gördüm; mahkemedeyim, üzerimde bir cüppe, hakim karşısındayım ve elimde gitar var ve gitar çalıyorum hakime. Bir anlamda hukukla müziği birleştirmek gibi bir şey gördüm. S- Mahkemede hakimlere gitar çalmak gerekiyor, bazen uyuyorlar. K- Avukatlık mesleğinin sizler bizden daha çok içindesiniz. Yani kamu sektöründe çalışmak biraz daha stresi az bir iş, serbest avukatlıkta daha yoğun bir çalışma var. Burada müzik, bir ferahlatıcı oldu. Mutlaka her avukatın bence mesleğinin dışında bir amatör uğraşı olsun. Ama edebiyat olur; ama müzik, resim, şiir olur. Zamanlamayı nasıl düzenliyorsunuz ? S- Mesleğimiz zaman bırakmıyor gibi görünebilir; ama avukatın hem kişisel gelişmesi açısından hem de toplumla belli bir paylaşım sağlayabilmesi için bu tür faaliyetleri olmalı. Kendi işimiz dışında birçok alanda çalışıyoruz. Engellilerle ilgili alanlarda çalışıyoruz. Kitap yazıyoruz görmeyenlerle ilgili, satranç alanında çalışıyoruz. Milli takım oyuncusuyuz. İster istemez zaman sorunu yaşanıyor. Ama mesela hafta sonunda bir günümüzü mutlaka kendimize ayırıyoruz. O gün iş yapmıyoruz. Diğer etkinliklere katılıyoruz. Ve yine akşamları iyi kullanmaya çalışıyoruz. Belli bir saatten sonra kepenkleri indirme operasyonunu uyguluyoruz. Avukatları genellikle çok karamsar görüyoruz. Mesleğin sağladığı maddi ve manevi tatmin bakımından hep olumsuz cevaplar alıyoruz. Oysa siz tam tersi moral içindesiniz. Meslektaşlara neler önerirsiniz? S- Gerçekten bir şey söylemek çok kolay değil. Serbest çalışan bir avukat arkadaşım var; " Selim iyi ki beni görmüyorsun, çünkü çok yoruldum ve yıprandım" diyor. Doğru, çok yıpratıcı bir meslek; ama her şeye rağmen yürütmek gerek. Bizim yaptığımız şey sorunun cevabını oluşturuyor. Edebiyatla, sanatla ilgilenmek gerek. Akşam eve geldiğinde ailesiyle ilgilenmeli, müzik dinlemeli, kitap okumalı, hatta vakti olanlar görme engelliler için kitap okuyabilir. Beyazıt kütüphanesinde gönüllüler kasetlere kitap okuyor. Kardeşimle her hafta bir kitap okuyoruz. Sabah 5’te kalktık ve 7’ye kadar kitap okuduk. Ben bunları öneriyorum. Sizinle konuştukça soracağım sorular bile anlamsızlaştı. Sizin bize söylemek istedikleriniz var mı? S- Estağfurullah. Biz zamanı kullanmaya çalışıyoruz. Dünyada kalıcı bir şeyler yapmak istiyoruz. Daha çok engellilerle ilgileniyoruz; ama avukatlar da savunma mesleği ile insanlara çok şey katıyor. Ben 1986 da staj yaptım. O zaman da savcılar, avukatlar aynı sorunları konuşuyorlardı; şimdi de. Derginizde sayın Yücel Sayman’ın yazısı çok enteresandı, adeta bir çığlık gibiydi. Ben onun yazısından ortaçağda bir engizisyon mahkemesinde bir dilekçe verir gibi hissettim. Hukuksuzluğu ve suç ortada yokken dava açılmaması gerektiğini tartışmıştı orda. Bu çok enteresan. Ama buna toplumda birçok insan maruz kalıyor. Avukatlara burada çok iş düşüyor. Hocalarımızın pür hukuk dediği hukuku yansıtması için avukatların gerekenleri yapması lazım. Görme engelli olmak serbest avukatlık yaparken müvekkilin sizi seçmesinde olumlu- olumsuz etkisi oldu mu? S- Bu konuda tabi görme engelli olmamızın bir problem yarattığını kabul etmek lazım. Yalnız şu da var; biri eğer kendi kafasındaki engeli aşıp geldikten sonra daha da çok güveniyor ve memnun oluyor. Çünkü engelli avukatlar bu konuda biraz daha dikkatli oluyor. Engelliler ve müzik dendiğinde benim aklıma meydanlarda şarkı söyleyen görme engelliler geliyor. Bunların sizin tarzınızda müzik çalışanların imajına zarar verdiğini düşünüyor musunuz? S- Tam yaramıza dağ bastınız. Biz ve Altı Nokta Körler Derneği bununla mücadele ediyoruz. Sadece bizim yaptığımız müziğe değil, bütün engellilere zararı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü, engellilerin sadece sokakta müzik yapabilen kişiler olarak görülmesini istemiyoruz. Bu, aslında kişilerin hassas duygularının kullanılmasına giriyor. Biz emeğe kesinlikle karşı değiliz. Tabi ki müzik yapılıp para kazanılır. Ama sokakta yapılan müzikte hiçbir ölçü yok. Hatta tersine insanların acıma duygularına yönelik arabesk şarkı çalınıyor. O kesimden insanlar ise para verdiğinde, 250- 300 bin TL verdiğinde, toplum da engellilere karşı tüm görevlerinin sona erdiğini düşünüyor. "Sadakamı verdim rahatladım" diyorlar. Bu bütün topluma yansıyor. Halbuki biz bunu istemiyoruz. İş istiyoruz, güvence istiyoruz. Sokakta müzik yapanlara karşıyız. |