Odeon Oda Korosu

Do Anahtarı ODEON ODA KOROSU   Çarpma İşareti

Koro Üyeleri Tanıtım Broşürü

Çok Sesli KoroOdeon Oda Korosu
 
 
 
 1994 yılında çok sesli bir koro kurduk. Bu topluluğun faaliyeti 2005 yılına kadar devam etti ve bu tarihte sonlandı. İlk 8 yıl koronun şefliğini son 3 yılda da koordinatörlüğünü üstlendik. O güzel deneyimin anı ve birikimlerini paylaşmak için bu yazıyı kaleme alıyoruz.
Bugün hala iyi bir çok sesli koroda şarkı söyleme hayalim değişmeden sürmektedir ve ömrümün kalan kısmında da var olacağına inanıyorum. Aşağıda koronun misyonu, etkinlikleri, repertuvarı, üyeleri hakkında kısa bilgiler bulacaksınız. Bazı fotoğraf ve kayıtları da paylaşmak istiyoruz. 
Körler derneğinde kurduğumuz topluluk daha sonra etkinliklerini “Odeon Oda Korosu” adıyla bağımsız olarak sürdürdü. Üyelerinin çoğu görme engelli olan koronun yoğun emek ve beceri isteyen böyle bir alanda çalışırken elbette ilk amacı müzik yapmaktı ama görme engellilerin eğitim olanağı bulduğunda neleri başarabileceği konusunda örnek olmak gibi bir misyonu da vardı. Çoğunluğu görme engellilerden oluşan toplulukta sayımız yirmi kişiye kadar yükseldi, bunların 4’ü gören arkadaşlarımızdı. Topluluk bu yönüyle güzel bir entegrasyonu da ifade ediyordu.
 
 
Çok sesli müzik ve polifonik koro başlı başına bir sevda. Peki nasıl düştü bu sevda yüreğimize dersiniz?
İlkokulda akordiyon, orta okulda mandolin flüt, lisede de gitarla keman aldık elimize. Ara ara da okul korolarında şarkı türkü söylüyoruz tek tük o kadar.
1975 – 80 yıllarında televizyonda bazen kısacık bir koro müziği çıkıverirdi ekrana. Erkekler ve kadınlar grup halinde Mozart’ın Türk Marşı’nı ya da ilk defa duyduğumuz klasik bir eseri seslendirirlerdi, hem de hiç enstrüman çalınmadan, sadece insan sesiyle. Herkes farklı seslerden söyler ama çok güzel bir tını çıkardı ortaya. Kısacık konserlerdi bunlar ama bizi büyülerdi âdeta! Ekranın karşısında hayran hayran kulak kesilirdik. Parçaların sözleri de yoktu, “a, e, la, ba, be” gibi vokallerle söylüyorlardı. O zamanlar çok sesli koronun ne olduğunu bilmiyoruz, akapella sözcüğü henüz lugatımızda yok, belki de ilk polifonik duyuşlarımızdı bunlar, artık Swingle Singers’mıydı yoksa başka bir topluluk muydu bilemiyorum. 
Derken üniversiteye girdik. Sınıfta gitar çalan İlhan isimli bir arkadaşımız var. TRT Gençlik Korosu’na devam ediyor. Bizi de provalarına götürdü bir gün. Çok sesli koroyla ilk defa canlı olarak karşı karşıya gelişimiz o gündür, tarihler 1981 olacak, çok etkilendik. Sahnede kalabalık bir grup, hiç enstrüman yok, sadece insan sesleri var. Ama insan sesi gibi değil de sanki kocaman bir org gibi tınlıyor. İnsan seslerinden kurulu bir orkestra!
Enstrüman çalınmayan, sadece insan sesiyle yapılan müziklere akapella deniyormuş bunu da yeni yeni öğreniyoruz. En güzel müzik âletinin insan sesi olduğunu söylüyor ustalar. Kızlar kendi içlerinde de ikiye ayrılmışlar, soprano, alto. Erkekler de iki gurup, tenor, bas. Yıllardır dinlediğimiz Lofçalı, Adanalı gibi halk türküleri bambaşka olmuş. Melodiyi genellikle kızlar söylüyor ama bazen erkeklere de geçiyor, ordan başka burdan başka bir ses geliyor, muhteşem akorlar geziniyor havada. Âdeta huşu içinde eve döndük, İlhan’la çaldığımız gitar parçalarının notalarını üçe bölüp her birimiz birini alarak söyleyip koro gibi tınlatmaya çalışıyoruz, çıkan sese bayılıyoruz.
Üniversitede Orhan Dağlı’nın Türk Halk Müziği korosunu bulduk önce. Orda türkü söylemekten ziyade flütlerimizle bağlamalara eşlik ediyoruz, fakat bize çok sesli koro lâzım!
Nihayet master yıllarımızda yine üniversitede bulduk aradığımızı. Serdar Öztürk yönetiminde İÜ Çok Sesli Korosu. Uçuyoruz sevinçten, her hafta sonu sabahın köründe koşuyoruz provaya, şakası yok, polifonik koro bu. Çok da zorlu parçalar yoktu repertuvarda ama şefimiz Serdar Hoca o güzel bariton sesi ve insan sevgisiyle koro sevdasını düşürdü yüreğimize. Sonra yine üniversitede Çiçek Kurra’nın çalıştırdığı minicik bir oda korosuna devam ettik kısa bir dönem. Bu süreç İÜ Devlet Konservatuvarı Opera Şarkıcılığı bölümüne taşıdı bizi. 1988 – 91 yılları arasında orada eğitim gördük.
Hikmet Şimşek’in güzel bir sözü vardır;
“Birlikte çok sesli müzik yapmanın en kolay ve çabuk yöntemi koro kurmaktır” der üstad ve devam eder;
“Orkestra için enstrüman ve bunları çalacak müzisyenlere ihtiyaç vardır, enstrümantistlerin yetişmesi yıllar alacaktır. Oysa 8 – 10 kişi bir araya gelerek koro kurabilirler ve yetenekliyseler 3 ay içinde birlikte çok sesli müzik yapmanın mutluluğuna erebilirler”. 
Biz de çok sesli müzik yapmak istiyorduk ve Hikmet Şimşek’in gösterdiği yolu takip ettik. 1994’te Altı Nokta Körler Derneği İstanbul Şubesi’nde çok sesli koromuzu kurduk. Daha önce elimize “Doğu Alman Körler Korosu”nun kasedi geçmişti, neredeyse bozuluncaya kadar defalarca dinlemiştik o kasedi. Muhteşemdiler, onlar başarmıştı, biz de yapabilirdik, büyük bir motivasyon oldu bu.
Önce akapella değildi koromuz, mandolin ve gitarla eşlik ediyorduk sürekli. Öyle gerekiyordu, enstrüman desteği lâzımdı başlangıçta ve işi kolaylaştırıyordu. Parçalar iki ya da en fazla üç sesliydi önceleri. Birkaç yıl böyle geçti. Bir gün Ankara’da Polifonik Korolar Derneği’nin çok sesli korolar şenliği düzenlediğini duyduk. Hemen baş vurduk. Davet edildik. Koroyla Ankara’ya gidip Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Salonunda konserimizi verdik. Ritmik uyum ve beraberlik ödülüyle birlikte bir de Jüri Özel Armağanına lâyık görüldük. Bu mutlulukla İstanbul’a döndük. Tarihler 1996 yılını gösteriyordu, o günden itibaren çalışmalarımız yeni bir boyut kazandı.  Dört sesli, enstrüman eşliği olmayan profesyonel koro parçalarına yöneldik. Bir okul gibiydi koro çalışmalarımız. Önce notaları kasetlere ayrıntılı olarak okuyordu iyi müzik bilen bir arkadaşımız. Sonra saatlerce uğraşarak onları kabartma notaya geçirip çoğaltıyorduk. Yabancı dildeki şarkı sözleri de cabası. Bunları koristlere dağıtıp birlikte uzun provalar yapıyorduk, yaz - kış, yağmur – çamur dinlemeden,ard arda gelen ödüller de gururlandırıyor ve yüreklendiriyordu bizleri;
Odeon Oda Korosu,yabancı kanallar için çekilen bir belgesel filme konu oldu.
 1999 senesinde elde edilen Homojenite ve tını beraberliği başarı ödülü
2000 yılı şenliklerinde ise yine teknik bir ödül olan  Müzikalite ve müzikal dinamikler başarı ödülünü  kazandı.
 
 
Ankara’daki festivale 10 yıl arka arkaya katıldık. Her defasında farklı ve daha anlamlı bir ödülle döndük. Festivaldeki konserlerimiz televizyon ve radyoda yayınlandı. Rahmetli Hikmet Şimşek’le tanıştık, Ankara’daki ilk korolar şenliğindeydi, konserimizin sonunda jüri koltuğundan kalkıp bizi kutlamak için sahneye yanımıza geldi. O günü unutmak mümkün mü! CSO salonunda  herkes ayakta, alkış uzadıkça uzuyor. Hikmet Şimşek'in tebriklerini kabul ediyoruz, yüreklendikçe yürekleniyoruz. Ahmet Say Cumhuriyet gazetesinde güzel bir yazı yazdı koro için. 
 
 
 Türkiye’de klasik müzik ve hele de çok sesli koroyla konser yapmak kolay değil. Dinleyicilerimizle buluşmak için İstanbul’da üç defa koro şenliği düzenledik. 
Koronun repertuvarı genişliyordu. Yalnız batılı bestecilerin değil, Türk kompozitörlerin eserlerini, düzenledikleri çok sesli halk türkülerini çalıştık. Yabancı halk melodilerini, kendi bestelerimizi, düzenlemelerimizi seslendirdik. Modern bestecilerimizin yapıtlarına da yer verdik. Boğaziçi Üniversitesi, Marmara Üniversitesi gibi çok sayıda öğretim kurumunda, kültür merkezleri ve daha bir çok mekânda 60’ı aşkın etkinlikte sahne aldık, televizyon programlarına katıldık. 
 
 
 11 yıllık bu serüvenin son üç yılında koronun içinden bize büyük bir destek geldi. O günlerde yoğun işlerimiz nedeniyle koro şefliğini yürütmekte zorlanmağa başlamıştık. Bu durum koronun devamına engel olabilirdi. 
İşte tam bu sırada beklenmeyen bir şey oldu, bir süredir koroda şarkı söyleyen sevgili Onur Yılmaz ortaya çıktı. Sekiz yıldan sonra şeflik sorumluluğunu üzerine aldı ve o devam etti bu göreve. Bizler de koordinatörlüğü sürdürüp koroda da keyifle şarkı söylemeye devam ettik. 
Böylece koromuzla üç güzel yıl daha geçti. 11 yıl sonunda bu çalışma bitti. Onur şeflik yaptığı son üç yılda koroya teknik olarak çok şeyler verdi. Koronun çalışmalarını sonlandırma nedenleri tartışılabilir, sonuçlar çıkarılabilir. Ama güzel olan şudur; bu çalışma sonunda koroda yetişen bazı gençler başka korolara girdiler, orda yollarına devam ettiler, çok sesli müziğin neferleri oldular. Koromuzun kurulduğu ilk günlerde 12 yaşında kısa pantolonuyla çalışmalara gelen küçücük bir çocuk vardı, Serkan Güvenin. Henüz kalınlaşmamış sesi nedeniyle ona erkek gurubu yerine kızların okuduğu soprano partisini söyletirdik.Büyüdükçe Odeon Oda Korosu Erkekler bölümünün tenorları arasında yerini aldı ve  o küçük çocuk şimdi otuz yaşlarında   İstanbul Devlet Opera Korosunda başarılı bir tenor olarak,elinde kabartma nota ve sözlerle şarkı söylüyor. Aynı koroda koltuk değnekli bir bariton da var. Bu bakış açılarında meydana gelen değişme ve ilerlemeyi simgeliyor. 
Onbir yıl faaliyet gösteren çok sesli koromuz ise ülkemizde bu yöndeki ilk ve zamanının tek örneği olması ile tarihsel misyonunu ortaya koyuyor. Evvelce bu koroya kucak açmış derneğimiz zaman zaman koronun yeniden toplanması için kararlar alıyor, duyurular yapıyor. Neden olmasın belki bir gün bir yerde!
 
     Kerim Altınok - Selim Altınok
 
 
 
Çok Sesli Koro SahnedeKoro Yunus Emre KM'nde
 
 
 Koro üyeleri Anıt Kabir'de